İNANÇLI TEMLİK İLE TAŞINMAZIN DEVRİNDE İSPAT

İNANÇLI TEMLİK  İLE TAŞINMAZIN DEVRİNDE İSPAT

İnanç sözleşmesi karşılıklı güvene dayanan, hak veya şeyin mülkiyetinin nakli borcu doğuran, inanan taraf ile inanılan taraf arasında karşılıklı hak ve borçlar ile sözleşmenin sona erme şartlarını belirleyen, sözleşmenin sona ermesi halinde devredilen hakkın inanana geri verme şartlarını içeren borçlandırıcı, bağlayıcı bir sözleşmedir. İnanç sözleşmesi içerisinde inanç anlaşmasını ve devir işlemini içerir. İnanç konusu malvarlığının yönetiminin sağlanması amacıyla yapılan inançlı sözleşmelere saf inançlı sözleşme, teminat amacıyla inanılana devredilmesi şeklinde gerçekleştirilen inancı işlemlere karma inançlı işlem denilmektedir. Taraflar teminat teşkil etmek ve ileride iade edilmek üzere malvarlığına dahil bir hakkı veya şeyi inanılan tarafa inançlı işlem ile kazandırmış olurlar. İnanan sahip olduğu hakkı ya da şeyi inanılana rehnedebilmek yerine mülkiyetin naklini sağlayarak daha güçlü bir konuma getirmektedir. Günümüzde tacirlerin banka kredi limitlerinin arttırılması ve bankadan borç alınabilmesi amacıyla sıklıkla inançlı işlem ile taşınmaz devirlerine rastlanıldığı görülmektedir. Taşınmazını inanç sözleşmesi ile devreden kimse, devir karşılığında ödünç aldığı parayı geri verdiğinde taşınmazının mülkiyetinin kendisine iade edilmesini istemek konusunda bir alacak hakkına, inanılan kişi de borç ödenene kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödendiği takdirde taşınmazın mülkiyetini geri vermek borcu altındadır.

İnançlı işlemin ispatı yönünden şekle bağlı olmayan yazılı delilin tarafların imzalarını içermesi gerekir.

Her iki tarafın imzasını havi bir yazılı delili olmayan ve fakat ispat ile yükümlü olan taraf bu durumda yazılı delil başlangıcı sayılabilecek banka dekontları, mektup ve benzeri delillere dayanabilir. Ancak bu durumda yazılı delil başlangıcının somut olayla ilgisinin ispatı gerekecektir. HMK madde 202 gereğince yazılı delil başlangıcı var ise tanık deliline başvurulabilecektir. Yazılı delil başlangıcı sayılabilecek delili de bulunmayan ispat yükümlüsünün son çaresi karşı tarafa yemin teklif etmektir. Diğer delillerle ispat edilemediği hallerde yemine başvurulur.

“Mirasbırakanın ekonomik sıkıntıları nedeniyle dava konusu yeri davalı D. Adına tapuda devrederek bankadan kredi çektiği kredi borcunun ise mirasbırakan tarafından ödendiği ve borcun bitiminde dava konusu yerin tekrar davacının mirasbırakanına devredileceği konusunda anlaşmalarına rağmen davalının iadeye yanaşmayıp diğer davalı M.’ye satıldığı iddiasıyla açılan tapu iptal ve tescili davasında; mahkemece öncelikle kredi ödemesine ilişkin dekontların okunabilir ibrazı sağlanıp, dekontların davacının elinde bulunması hususu da gözetilip delil başlangıcı niteliğinde olup olmadığı değerlendirilerek çekişme konusu taşınmazın inançlı işlem kapsamında davalıya devredildiği kanaatine varılması halinde kredi borcunun kim tarafından ödendiği  üzerinde durulmak suretiyle 6098 sayılı TBK ‘nın 97. Maddesindeki düzenleme de gözetilerek sonucuna göre bir karar verilmesi  gerektiği gözetilmelidir.” (Yargıtay 1.HD 2019/1663 , 2019/3078 K 16.05.2019)

“Somut olaya gelince; davacının yazılı delil olarak dayandığı 31.05.2012 tarihli Taşınmaz Satış Sözleşmesi ve yine 31.05.2012 tarihli “Taşınmaz Satış Sözleşmesi Ek” başlıklı belgelerin davacı … ile dava dışı … Gayrimenkul Pazarlama Danışmanlık Hizmetleri Ltd.Şti arasında imzalandığı, söz konusu belgelerde davalının imzasının bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Hal böyle olunca ; inançlı işleme dayalı iddianın anılan İçtihadı Birleştirme kararı kapsamında belirtilen şekilde yazılı delille ispatlanamadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.” (Yargıtay 1. HD 2016/16778 E, 2020/409/K 23/01/2020)

Somut olayda davacıların ilk istemi tapu iptal ve tescil olup ilk el konumunda olan davalı … tarafından imzsı inkar edilmeyen “inanç sözleşmesidir” başlıklı belge ile davalı …’e yapılan temlikin inançlı işleme dayandığı kuşkusuzdur. Bu durumda ikinci el olan davalı şirketin iyiniyetli olması halinde ediminin korunacağı tartışmasızdır. Ne var ki, tarafların ortak tanığı …’un, emlakçı olduğunu, davalı şirketin yetkilisi ile birlikte satıştan önce taşınmazlara bakmak için gittiklerini, davacı …’nın kendilerine taşınmazları emaneten davalı …’e devrettiğini bildirdiğini, yanında bulunan belgeyi göstermeye çalıştığını, davacı tanığı olarak dinlenen ve dava konusu taşınmazlarda işletilen pastanede çalıştığını ifade eden …’un, davalı şirket yetkilisi ile emlakçı taşınmazları incelemek için geldiklerinde davacı …’nın taşınmazların kendisine ait olduğunu belirterek ve elinde bulunan belgeyi göstererek taşınmazların satışına itiraz ettiğini ifade etmişlerdir. Bu durumda davalı şirketin, davacılar ile davalı … arasındaki durumdan haberdar olduğu, bir başka ifade ile taşınmazların davacılara ait olduğunu ve akdedilen inanç sözleşmesi ile taşınmazlarını davalı …’e devredildiğini bildiği anlaşılmakta olup TMK ‘nın 1023. Maddesi koruyuculuğundan yararlanamayacağı açıktır.Hal böyle olunca, tapu iptal ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.” (Yargıtay 1. HD 2016/13311 E, 2019/6560 K  16/12/2019)

“Öte yandan, davacının karşılıklı edimler içeren inanç sözleşmesine dayanarak taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tescilini isteyebilmesi için 818 sayılı BK’nin 81. Maddesi (6098 sayılı TBK’nin 97.m) uyarınca öncelikle kendi edimlerini yerine getirmesi zorunludur.Ne var ki, somut olayda davacı ile davalı … arasında imzalanan 25.06.2007 tarihli “Taahhütname” başlıklı belge gereğince davacının borcu olup olmadığı açıklığa kavuşturulmadığı gibi, dosya içerisindeki bilirkişi raporları çelişkili olup davacı yanca davalı …’in sahibi olup ortak yapılan işlerin yürütüldüğü …..Elektrik Ltd.Şti’ne gönderilen buğday bedelleri karşılığı kesilen bir kısım fatura bilirkişi raporunda hesaba alınmadığı gibi ortak alınan ihaleler nedeniyle Milli Savunma Bakanlığı tarafından …LTD ŞTİ hesabına gönderilen 700.000 TL de dikkate alınmamış,bilirkişi raporları arasındaki çelişki giderilmeden sonuca gidilmiştir. Hal böyle olunca bilirkişi raporları arasındaki çelişkinin giderilmesi, davacının 25/06/2007 tarihli belge uyarınca borcu olup olmadığının açıklığa kavuşturulması, borcu var ise; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ‘nun 97. Maddesi hükmü gözetilmek suretiyle tespit edilecek bedelin mahkeme veznesine depo ettirilmesi, depo edilmesi halinde davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.Davacının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428. Maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 12/11/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.” (Yargıtay 1. HD 2016/4718 E , 2019/5786 K)

Telefon Et
Hemen Yaz
Mail At
content