Küresel düzeyde artan rekabet şirketleri, kazançlarını arttırmak ve yeni çözümler üretmek amacıyla yeni ekonomik arayışlara yönlendirmiştir. Şirket birleşmeleri de bu bağlamda şirketlerin başvurduğu yöntemlerden biridir.
Zor durumda bulunan şirketlerin bu durumdan kendilerini kurtarmak, ekonomik olarak güçlü şirketlerin daha da güçlü hale gelmek, vergi teşviklerinden yararlanmak, daha verimli çalışmak, yasal zorluklardan kurtulmak gibi sebeplerle şirketler bu yola başvurabilmektedir.
Şirket birleşmelerini, iki ya da daha çok farklı şirketin tüzel kişiliklerine son vermesiyle yeni bir tüzel kişilik altında birleşmesi veya bir veya daha fazla şirketin tüzel kişiliklerine son vermesi ve bir diğer şirketle bu şirketin tüzel kişiliği altında birleşmesi olarak tanımlayabiliriz.
Şirket birleşmelerinde şirketler, yeni bir şirket kurarlar veya halihazırda varolan bir şirketin çatısı altında bir araya gelirler. Birleşmeye katılan şirketlerin hukuki varlığı yani tüzel kişiliği sona erer. Bu şirketteki pay sahipleri de yeni kurulmuş olan şirketin ya da devalan şirketin pay sahibi olmuş olurlar.
Bu noktada sınır aşan şirket birleşmelerinin küresel ticarette anlamında önem arz ettiğini söylemek mümkündür. Bu anlamda en önemli kaynaklardan biri Avrupa Birliği tarafında hazırlanan 14.06.2017 tarih, 2017/1132/EU sayılı Şirketler Hukukunun Bazı Yönlerine İlişkin Direktif’tir. Konuyla ilgili hazırlanan Direktifler, AB’de sınır aşan şirket birleşmelerinin kolaylaştırılması anlamında önemli bir rehber niteliğindedir.
Sınır aşan şirket birleşmelerinde özellikle birleşen şirketler farklı hukuk sistemlerine dahil oldukları için bazı güçlükler meydana gelmektedir. Bu noktada sınır aşan şirket birleşmelerine uygulanacak hukuk büyük önem arz etmektedir.
Bir Türk şirketinin devralan veya devrolan şirket olarak bir şirket birleşmesinde yer alması mümkündür ancak belirtilmelidir ki Türk hukukunda özel olarak sınır aşan şirket birleşmelerine dair bir düzenleme yoktur.
Esasen iki çeşit birleşme şekli söz konusudur. Avrupa Birliği 2017/1132/Eu sayılı Direktifin 119/2’nci maddesinde devralma yoluyla birleşmeden bahsedilmiştir. Halka açık sermaye şirketlerinin devralma yoluyla birleşmelerine ilişkin olarak da 2017/1132/EU sayılı Direktif’in 89’uncu maddesinde bir düzenleme yer almaktadır. Bu maddelerde devralma yoluyla birleşmeye ilişkin detaylı düzenlemeler yapılmıştır.
Katılma olarak da adlandırılan devralma yoluyla birleşme daha kolay bir uygulamadır. Bu birleşme türünde, bir şirket, bir veya daha fazla şirketi devralır. Bu nedenle daha çok başvurulan bir birleşme yolu olarak bilinir.
Bir diğer şirket birleşmesi yolu ise yeni kuruluş yoluyla birleşmedir. Bu birleşmede, iki veya daha fazla şirket, tüzel kişiliklerini tasfiyesiz infisah yoluyla sona erdirir. Ardından malvarlıklarını külli halefiyet yoluyla yeni kuracakları ticaret şirketine devrederler. Yeni kurulan şirket payları, sona eren şirketlerin ortaklarına hisseleri oranında verilir. Yeni kurulacak şirketin türü neyse şirketin kuruluşunda o türün kuruluşuna ilişkin hukuk kuralları uygulanır. Bu birleşme türü devralma yoluyla birleşmeye göre daha uzun ve zahmetli bir süreci içerir.
Avrupa Birliği 2017/1132/EU sayılı Direktifinin 90 ve 119/2-b hükümlerinde yeni kuruluş yoluyla birleşmeye dair düzenlemelere yer verilmiştir.
Şirketler çeşitli nedenlerden dolayı sınır aşan birleşmeler gerçekleştirmektedir. Bu nedenlerin başında ekonomik amaçlar gelmektedir. Devletleri sınır aşan birleşmeye iten neden ise daha çok siyasidir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde, ülke içerisinde yeterli sermaye bulunmadığından, üretim ve iş gücünü geliştirmek için yabancı sermayenin ülkeye girmesi önem taşımakta, yabancı sermayenin ülkeye girebilmesi için de yabancı yatırıma ihtiyaç duyulmaktadır. Yabancı yatırımın varlığı ülke içindeki istihdamı arttırmaktadır. Türkiye için de yabancı yatırım önemli bir yer tutmaktadır.
Şirketler, içindeki bulundukları piyasada devam edebilmek ve rekabet edebilmek için gelişmek zorundadır. Bu gelişmeler daha çok teknolojik gelişmeler takip edilerek gerçekleştirilmektedir. Teknolojik gelişmeleri takip etmek, sınai haklara sahip olmak, teknolojinin sağladığı imkanlardan yararlanmak bu hususta çok önemlidir. Şirketler, birleşerek bu imkanlara daha kolay ve ucuz bir biçimde sahip olabilmektedir.
Şirketler birleşerek yeni pazarlara daha hızlı ve düşük maliyetle girme imkanına sahip olabilmektedir. Ayrıca, ucuz ve genç işgücü bulmak amacıyla geniş istihdam imkanlarından yararlanabilecekleri pazara sahip şirketlerle birleşme yoluna gidebilmektedir. Bu şekilde birleştiği şirketin içinde bulunduğu pazardan yararlanabilmektedir.
Şirketler, gelir artışı sağlamak ve pazardaki gücünü arttırmak için birleşme yoluna gidebilir. Bu yolla şirketler, birbirlerinden bağımsız olarak elde edebilecekleri kazançlardan daha fazla kazancı birleşerek elde etmektedir. Bu artış ile beraber rekabet güçleri de artmaktadır.
Şirket birleşmeleri sonucunda, şirketlerin finansal durumlarında iyileşmeler görülmektedir. Bu şekilde iflas riski azalmaktadır. Hızlı büyüyen şirketler, bu şekilde karşılaşabilecekleri finansal sorunları daha kolay atlatabilmektedir.
Birleşmelerde ülkelerin kabul ettiği sistemlerden kaynaklanan vergi avantajları da bulunmaktadır.
Teknolojinin hızla ilerlemesi, ulusal ekonomilerin giderek daha fazla birbirlerine bağımlı hale gelmeleri, uluslararası ticaretin yaygınlaşması ve sınır aşan birleşme gerçekleştiren şirketlerin dünya ekonomisinde fazlaca yer alması küreselleşmeyi karşımıza çıkarmaktadır.
20.yy’da devletler ekonomiyi etkileyen en önemli aktör kabul edilirken günümüzde şirketler bu role girmiştir. Özellikle ekonomik yönden küreselleşmenin artmasıyla şirketler, bulundukları ülkeden bağımsız hareket etmeye başlamıştır. Küreselleşmenin getirdiği ekonomik sonuçlar nedeniyle şirketler birleşme yoluna gitmektedir.
Bu konuda verilmiş bir “Centros” Kararı adında mahkeme kararı bulunmaktadır. Centros, 18 Mayıs 1992’de İngiltere’de bulunan Centros Ltd. ile Erhvervs-org Selskabsstyrelsen (Ticaret ve Şirketler Heyeti) arasında Centros’un Danimarka’da şubesini tescil ettirmek istemesinin reddedilmesinden dolayı ortaya çıkmıştır.
Centros kurulduğundan beri hiçbir ticari faaliyet göstermemiştir. İngiliz hukukunda öngörülen sermaye tutarını ödememiştir. Şirket, Danimarka’da oturan ve Danimarka vatandaşı olan iki kişiye ait olmak üzere iki paya bölünmüştür.
Danimarka hukukuna göre bu şirket yabancı sermaye şirketi olarak kabul edilmektedir. Heyet, AT Antlaşması’nın 52 ve 58’nci maddelerinin ihlalini oluşturmadığını iddia etmekteydi. İngiltere’de bulunan şirketin, Danimarka’da şube açıyor gibi göstererek ana bir şirket kurduğunu iddia etmekteydi. Danimarka’da şube olarak kurulma, ulusal hukuk kurallarının uygulanmasından ve asgari sermayenin ödenmesinden kaçınmanın bir yolu olarak görülmekteydi. Ayrıca bu tescilin hileli iflasın önlenmesini amaçladığı iddia edilmiştir.
Mahkeme, sicile kayıtlı ülkede faal işlem yapılmamasının başka bir üye devlette yerleşme özgürlüğünden yararlanmasına engel oluşturmayacağını belirtmiştir. Yerleşme özgürlüğü ile tanınan hakların kullanımı, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmamalıdır.
ATAD, Centros şirketinin Danimarka’da şube açabileceğini ve Danimarka’da aranan koşullardan kaçınma isteğinin yerleşme özgürlüğüne engel oluşturmayacağını belirtmiştir.
AB üye olmayan bir ülkede bulunan şirketler, üye olan bir ülkede şirket kurması durumunda yine de yerleşme özgürlüğünden faydalanabilecektir.