Rekabet hukukunun konusunu, mal ve hizmet piyasalarındaki teşebbüsler arasında rekabeti tüketicinin refahını koruyacak şekilde kurallar koyup uygulamak oluşturur. Rekabet, aynı işi yapan kimseler ya da kuruluşlar arasındaki daha iyiye ulaşma yarışı olarak tanımlanmakla birlikte 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanun’da ‘’mal ve hizmet piyasalarındaki teşebbüsler arasında özgürce ekonomik kararlar verilebilmesini sağlayan yarış’’ olarak ifade edilir. Rekabet, düşük maliyetle daha fazla ürün üretmeye, yani verimli olmaya teşvik etmekle birlikte ürün ve hizmet kalitesinin artmasını sağlar.
Rekabet hukukunun amacı, tüketici hukuku gibi tüketicinin haklarını korumak değil tüketicinin ekonomik refahını gözetmektir. Rekabet koşullarının, koyulan kurallar ve uyulan mevzuatla korunması tüketicinin refahını sağlama hedefine yöneliktir. Rekabet, rekabet hukukunun koruduğu hukuki değer olup piyasa dengesi ve tüketici açısından büyük önem taşımaktadır.
Serbest piyasa ekonomilerinde sistemin işlemesini sağlayan rekabet kurallarını belirlemek devletin temel görevlerinden biri kabul edilir. Rekabet kurallarının belirlenmesinin yanında rekabet hukukunun doğuşu olarak nitelenebilecek 1890 tarihli ‘Sherman Act’ bu alandaki ilk modern yasal düzenlemedir. Avrupa’da rekabet hukukunun gelişmesi ise 20. yüzyılın ikinci yarısında olmuştur. 1957 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun kurulmasıyla oluşan pazarda rekabeti düzenlemek için oluşan AB rekabet hukuku düzenlenmiştir.
Türkiye 1980 yılında, mal ve hizmetlerin üretiminin özel teşebbüslerce yapıldığı, devletin piyasaları kendi işleyişine bıraktığı sadece gerektiği takdirde sınırlı bir müdahalede bulunabileceği serbest piyasa ekonomisine geçiş yapmıştır. Serbest piyasa ekonomisinin bir sonucu olarak da rekabet kurallarıyla ilgili mevzuatta düzenleme yapılması ihtiyacı doğmuştur. Avrupa Ekonomik Topluluğu’na üye olma sürecinin bir parçası olan Gümrük Birliği’ne katılabilmek amacıyla rekabet hukuku kurallarının kabul edilme koşulunun Türkiye tarafından kabul edilmesi, rekabet hukukunda mevzuat çalışmalarının bir başka nedenidir.
1994 yılında, 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanun yürürlüğe girmiştir. 4054 Sayılı Kanun’un amacı, mal ve hizmet piyasalarındaki rekabeti engelleyici, bozucu veya kısıtlayıcı anlaşma, karar ve uygulamaları ve piyasaya hâkim olan teşebbüslerin bu hâkimiyetlerini kötüye kullanmalarını önlemek, bunun için gerekli düzenleme ve denetlemeleri yaparak rekabetin korunmasını sağlamak olarak tanımlanmaktadır. Rekabetin korunmasına yönelik tedbir, tespit, düzenleme ve denetlemeye ilişkin işlemler, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde bu kanunun kapsamındadır. Kanunda, rekabeti sınırlayıcı anlaşma ve uyumlu eylemler, hakim durumun kötüye kullanılması, birleşme ve devralmalar ‘Yasaklanan Faaliyetler’ başlığı altında açıklanmış olup Türk Rekabet Hukukunun temel inceleme alanını oluşturmaktadır.
Rekabet Kurumu, 1997 yılında; söz konusu kanunun uygulanmasını sağlamak, kanunla açıklanan görevleri gerçekleştirmek üzere kurulmuştur. Rekabet Kurulu ise Rekabet Kurumunun karar organıdır. Rekabet Kurulu’nun görev ve yetkileri: kanunda yasaklanan faaliyetler hakkında araştırma ve soruşturma yapmak, kanun hükümlerinin ihlaline son verilmesi için gerekli tedbirleri alıp ihlal edenlere idari para cezaları uygulamak, birleşme ve devralmalara izin vermek, muafiyet taleplerini değerlendirmek, kanunun uygulanmasına ilişkin tebliğler çıkarmak ve gerekli diğer düzenlemeler yapmak, rekabet hukukuyla ilgili mevzuatta yapılması gerekli değişiklikler konusunda görüş açıklama, kanunla verilen diğer görevleri yerine getirmek olarak düzenlenmiştir.
15.02.2009 tarihli ve 27142 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan ‘Rekabeti Sınırlayıcı Anlaşma, Uyumlu Eylem ve Kararlar ile Hâkim Durumun Kötüye Kullanılması Hâlinde Verilecek Para Cezalarına İlişkin Yönetmelik’ rekabeti sınırlayıcı faaliyetlerin yaptırımlarından idari para cezasının belirlenmesinde uygulanır. 15.02.2009 tarihli ve 27142 sayılı Resmi Gazete’de, rekabet hukukunun kaynaklarından olan bir başka önemli yönetmelik, ‘Pişmanlık Yönetmeliği’ olarak da adlandırılan ‘Kartellerin Ortaya Çıkarılması Amacıyla Aktif İşbirliği Yapılmasına Dair Yönetmelik’ yayımlanmıştır. Rekabet Kurumu tarafından oluşturulan bu yönetmeliklerin açıklanmasına ve uygulanmasına yönelik tebliğ ve kılavuzlar da yayımlanır. 2012/2 nolu, Rekabet İhlallerine ilişkin Başvuru Usulüne Dair Tebliğ, 2010/4 nolu Rekabet Kurulundan İzin Alınması Gereken Birleşme ve Devralmalar Hakkında Tebliğ ve 2021/1 nolu 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 16. maddesi’nin Birinci Fıkrasında Öngörülen İdari Para Cezası Alt Sınırının 31/12/2021 Tarihine Kadar Geçerli Olmak Üzere Arttırılmasına İlişki Tebliğ, rekabet hukuku için önemli düzenlemeler içeren tebliğlerdendir.
Rekabet hukuku, olay hukuku(case law) niteliği taşıyan bir hukuk dalı olduğu için 4054 sayılı Kanun çerçeve özellikli olup Rekabet Kurulu kararları ve konuya ilişkin yargı kararlarıyla gelişmektedir. 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’da yapılan en köklü değişiklik ise 7246 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’da Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun olmuştur. 24 Haziran 2020 tarihinde yürürlüğe giren bu değişikliklere; muafiyet, birleşme ve devralma testi ile minimis düzenlemesi konu olmuştur. 2020 yılı istatistiklerine göre Rekabet Kurulu kararları; %62 oranında birleşme ve devralmalar, %18 rekabet ihlalleri, %10 menfi tespit ve muafiyet, %10 da diğer konulara ilişkin kararlardan oluşur.
Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’a göre Rekabet Kurulu iradesini açıklarken önaraştırma, soruşturma, sözlü savunma toplantısı ve nihai karar aşamalarını izlemektedir. Rekabet Kurulu’nun karar alırken izlediği yol yani usul, Kanun ve Danıştay tarafından kendine özgü olarak tanımlanmıştır. Danıştay’ın E:2005/161, K:2005/2120, K.T:19.4.2005 sayılı kararında Rekabet Kurulu’nun idari usulü: “…doktrinde idari usul; idarenin kamu gücünü kullanarak, bireylerin hak ve çıkarlarını etkilemeden önce ilgililerin bir takım hak ve yetkilerle donatılarak, idare önünde menfaatlerini tam olarak korumalarını sağlayan kurallar bütünü olarak, tanımlanmıştır. Bu bağlamda Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’da rekabet ihlalinin saptanabilmesi amacıyla bir idari usul öngörüldüğünden, Rekabet Kurulu’nun rekabet ihlaline ilişkin bir karar alırken, konuyu Kanun’da öngörülen biçimde incelemek ve araştırmak zorunluluğu bulunmaktadır…’’ şeklinde açıklanmıştır.
Rekabet Kurulu bir idari otorite olduğu için kararlarıyla idari yaptırım uygulamaktadır. Kurulun kararlarına karşı, kararın tebliğinden itibaren 60 gün içerisinde Ankara idare mahkemelerine başvuru yolu açıktır. İdare mahkemesinin kararına karşı da istinaf ve temyize başvurulabilir. Rekabet hukuku kurallarının ihlal edilmesi durumunda ABD ve İngiltere’nin aksine Türk hukukunda ceza hukuku sorumluluğu bulunmamaktadır.
Rekabet sınırlanmasının özel hukuk alanındaki sonuçları olarak tazminat hakkı, zararın tazmini ve ispat yükü düzenlenmiştir. Rekabet hukuku kurallarının ihlal edilmesi sonucu zarar gören işletmeler, müşteriler ya da tüketiciler özel hukuk mahkemelerinde tazminat davası açıp rekabet hukukunda düzenlenen üç kat tazminat isteminde bulunabilirler. Rekabet Kurulunun kararlarının özel hukuk alanındaki sonuçlarına “12 Banka Kararı” olarak anılan 08.03.2013 tarihli 13-13/198-100 Sayılı karar emsal oluşturmaktadır. “...soruşturma kapsamında, bankacılık sektöründe faaliyet gösteren 12 teşebbüsün; mevduat, kredi ve kredi kartı hizmetleri alanında 4054 sayılı Kanun’un 4. maddesini ihlal eden bir uzlaşma gerçekleştirdikleri ve bu nedenle Kanun’un 16. maddesi ve Rekabeti Sınırlayıcı Anlaşma, Uyumlu Eylem ve Kararlar ile Hakim Durumun Kötüye Kullanılması Halinde verilecek Para Cezalarına İlişkin Yönetmelik (Yönetmelik) uyarınca idari para cezası ile cezalandırılmaları gerektiği sonucuna ulaşılmıştır…” Söz konusu kararda 12 banka hakkında toplamda 1 Milyar TL’yi aşan idari para cezasına hükmedilmiştir. Bankalar hakkında verilen bu rekabet ihlali kararından sonra binlerce banka müşterisi tazminat davası açmıştır. Bazı tazminat kararları miktar bakımından barajın altında kaldığı için kesinleşmiş olsa da genel olarak ‘hukuka aykırı fiil’ unsuru olarak Rekabet Kurulunun ihlal hakkındaki kesin kararı bekletici sebep sayılmıştır. Tazminat davası açılabilmesi için Rekabet Kurulunun ihlal kararının ön şart ya da dava şartı olarak değerlendirilmesi de uygulamada mevcuttur.
Rekabet kurallarına aykırı fiillerden doğan tazminat davalarında zamanaşımı hakkında yerleşik uygulamalardan farklı uygulamalar yer almaktadır. Yargıtay’ın 30.03.2015 tarihli ve 13296/4424 sayılı kararında zamanaşımı şu şekilde değerlendirilmiştir: “Davaya konu olaydan ve dava tarihinden önce yürürlüğe giren 30.3.2005 tarih ve 5326 Sayılı Kabahatler Kanunu’nun 2. maddesinde, ‘idari yaptırım’ gerektiren eylemlerin ‘kabahat’ niteliğindeki suçlar olarak nitelendirildiği anlaşılmaktadır. 5326 Sayılı Kabahatler Kanunu’nun 16. maddesinde ise ‘idari para cezası’ idari yaptırım türleri arasında sayılmıştır. Yine aynı Kanun’un ‘Soruşturma Zamanaşımı’ başlıklı 20/4. Maddesinde ise ‘nispi idari para cezasını gerektiren kabahatlerde zamanaşımı süresi sekiz yıl’ olarak belirlenmiştir. Somut olayda, davacı tarafın tazminatı gerektiren olayı öğrenerek Rekabet Kurumu’na başvurduğu 6.6.2008 tarih ile bu davaya esas 29.10.2012 dava tarihi birlikte değerlendirildiğinde dava zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmaktadır. Davalı tarafın zamanaşımı def ’inin yukarıdaki hükümler doğrultusunda değerlendirilmesi gerekirken, yerel mahkemece davanın zamanaşımı sebebiyle reddi kararı doğru olmadığından Dairemizin onama kararının kaldırılarak mahkemece verilen kararın açıklanan gerekçeyle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.’’